İbn Haldun Üniversitesi İstanbul Söyleşilerine konuk olan Prof.Dr. Sadettin Ökten, ‘Medeniyet Tasavvuru Bağlamında Şehir ve Kütüphane” başlıklı bir konuşma yaparak katılımcılarla sohbet etti. Ökten, şehirlerin belli bir süreç içerisinde ve toplumsal mutabakat oluşturularak inşa edildiklerini belirterek, insanın yaşadığı şehir iledeğer hükümlerinin örtüşmesi gerektiğini ifade etti.“Bir şehire baktığımız zaman bu şehri kuran insanların değer yargıları ile bu şehirdeki fiziksel yapılanma örtüşüyor mu? Buna bakmak lazım” diyen Ökten, sözlerine şöyle devam etti:
“Değer hükümlerimize baktığımız zaman inanmaktan başka çaremiz yok. Marksist de, kapitalist de, Müslüman da inanır ama inandıkları değerler farklıdır. İnsan inanmadan yaşayamaz, kim olursa olsun inanır. Peki şehirde yaşayan toplum inandığı gibi kolayca yaşayabiliyor mu? Medeniyet tasavvurunda ne varsa şehri ona göre tasarlarsın. İslam şehri İslam'ı yaşayabileceğimiz şekilde dizayn edilir.” Ökten, medeniyetin ve şehirlerin inşâsında insanın sahip olduğu değer hükümlerinin belirleyici olduğunu vurgulayarak şunları kaydetti:
“Bizim içimizde değer hükümleri var. Bu hükümleri, toplumsal ve bireysel davranışlarımızı hangi medeniyet tasavvuruna ait isek o belirler. Ben şahsım itibariyle değer hükümlerimi özellikle ailemden ve hocalarımdan öğrendim. Daha sonra ailemden öğrendiğim hükümlerinin kitaplarda yazan ile aynı olduğunu gördüm. Eylemlerimiz ve yaşam tarzımız değer hükümlerine dayanır.”
Prof. Dr. Sadettin Sadettin Ökten, hayatımızdaki her nesnenin iki boyutu olduğunu bunlardan birincisinin işlevsel ikincisinin simgesel olduğunu ve insanın bu ikisini beraber aradığını belirtti. Şehrin hem işlevsel hem estetik olması gerektiğini kaydeden Ökten, “Şehir bize mensubu olduğumuz medeniyet değerlerini hatırlatmalı, hissettirmeli ve benimsetmeli. Böyle bir şehir hem işlevsel hem de estetiktir.” diye konuştu.
Prof. Dr. Sadettin Ökten, “Eylemler değerleri doğurur ve eylemler mekânda, şehirde gelişir. Değerler manzumesi olan eylemlerin, toplumsal hafızanın muhafaza edilmesi lazım. Bu bir takım anıtlarla, abidelerle, bir heykelle veya külliye ile gerçekleşir. Toplumsal hayatta iz bırakan olaylar bu eserlerle hatırlanır. Mesela fetihten sonra İstanbul’da tarihi yarımadada on külliye inşa edilmiştir. Bunlardan ilki Ayasofya sonuncusu ise III. Mustafa zamanında inşa edilen Laleli Camisidir.”
Prof. Dr. Sadettin Ökten, bir medeniyet şehrinin inşâsında kütüphanelerin hayati bir rolü olduğunu ifade ederek, “Kitaplar bizim farklı dünyalar ve farklı düşüncelerle buluşmamızı sağlar. Şehrin kimliği kütüphane ile tanımlanır ve tamamlanır. Kütüphaneler hem toplumun hafızaları hem de kimliğini temsil eden güzide eserlerdir.”